6 December 2008, night, Exarcheia, Athens. A cop named Korkoneas murders Alexandros Gregoropoulos. The following days, Greece lived the most violent insurrection it has seen in decades – an insurrection that was not only an answer to Alexis’ murder, but became a response to everyday oppression and misery. Universities and other buildings are squatted, marches, clashes, and expropriations take place, and large social groups rise up and attack.
3 years later and nothing seems to have changed. But is that true? In Greece, the December insurrection left a legacy of self-organization, such as the squats that appeared, or various projects such as the self-organized parks and the neighborhood assemblies that actively demonstrate a non-hierarchical social organization. The riots marked the start of a new international era, where authority becomes more aggressive, and resistance grows – everywhere. Half of Europe’s states have launched an attack against society with “austerity measures,” but in every corner, those who choose to resist the harsh future in store for us continue to multiply in numbers. From the strikes in Greece, to the student struggles in Chile going on for many months now, from the student struggles and the revolt of the marginalized youths in London, to the occupy movements springing up everywhere, from the social struggles in France, to the self-organized general strike in Oakland USA, from the revolts in the Arab world, to the occupation of Wall St. at the heart of capitalism.
In Cyprus however? Things don’t look that good… A rapid growth of nationalism on an island with a tradition in the far right, the various “aganaktismenoi” (who in combination with the economic measures are a part of the capital’s attack upon society) playing political games with AKEL, we see the already dead left dragging its corpse around, a strengthened right, the church and its hysterical nationalism, as well as the political role it is trying to play. The struggle for a free society sadly seems non-existent. But why? Is it because the authoritarian views that consider us expendable, the same logic by which Alexis was murdered, don’t appear here? Is the complete depreciation of human life not evident? The system kills us every day, with the oppression and the exploitation it imposes upon us: in the streets, in workplaces, at school, in the army… everywhere. We’ve said it all before, about the events at Mari. The system is a murderer: not only at some “unfortunate moments” or “isolated incidents,” but daily, constantly. Do the signs of the generalized working dark ages that are coming not appear here? The answer is in the thousands of working accidents, the rising unemployment, and the austerity measures. As students and future workers we must make a stand, now that the working class finds itself subjugated to bosses, to keep the collective memory alive, that of class struggles and what they have earned (many rights were taken for granted, such as the 8 hour working day… not anymore!) without asking for better slaughterhouse conditions, always keeping true to the vision of freedom. We must understand the crisis as a social phenomenon, when class antagonism and the class struggle escalate. Rage then, not for a “bad cop” or some “wrong decisions”. Conscious rage, against authority and the perceptions it is based on.
So, it’s time for us to be heard. Time to push forward dignity and resistance. Time to take the struggle into our own hands, away from any kind of guidance and leadership. Time to fight, for a society of equality, freedom and solidarity, to destroy, at last, the chains of authority and barbarity.
Our turn to speak!
Demonstration, Friday 2/12 19:30 Eleftherias Square
Öfke kararlılığa dönüşür, kararlılıksa vicdana.
6 Aralık 2008 gecesi, Exarcheia, Atina. Korkoneas adında bir polis Alexandros Gregoropoulo’su öldürür. İlerleyen günlerde Yunanistan’da ardı arkası kesilmeyen siddetli bir ayaklanma yaşanir. Öyle bir ayaklanma ki sadece Alexis’in ölümüne cevap olmakla kalmaz, insanların hergün yüzleştiği haksızlıklara ve iskencelere de bir tepki olur. Üniversiteler ve diğer binalar işgal edilir, yürüyüşler, çatışmalar ve yağmalar gerçekleştirilir. İnsanlar büyük gruplar halinde ayaklanir ve saldiriya geçer.
Aradan 3 yıl geçti ve hiçbirşey değişmemiş gibi duruyor. Peki ama bu dogru mu?Yunanistan’daki Aralık ayaklanmaları, hiyerarşik yapi içermeyen sosyal örgütlenmeler olan bir cok squatin ortaya çikmasi, parklarin oluşturulmasi, bölgesel örgütlenmeler gibi çeşitli projeler şeklinde örneklenebilecek bir kendiliğinden örgütlenme geleneği oluşturmustur. Bu ayaklanmalar her yerde otoritenin daha agresif ve buna karsi direnişin daha büyük olduğu yeni bir dönemin başlangici olmuştur. Avrupa’nin coğu devleti ekonomik paketlerle halklarina karşi saldiriya geçmiştir. Fakat kendilerine dayatilmak istenen bu geleceğe karsi direnmeyi seçenlerin sayisi her gecen gün artmakta. Yunanistan’daki grevlerden Sili’deki uzun zamandir süregelen ögrenci hareketlerine, Londra’daki marjinalleşen öğrenci isyanlarindan heryerde ortaya çikan işgal hareketlerine, Fransa’daki sosyal mucadeleden Oakland, ABD’deki genel greve, Arap dünyasindaki isyanlardan kapitalizmin gobeğindeki Wall Street’in işgaline kadar isyan her yerde.
Peki ya Kıbrıs’ta? Gidişat hiç de iyiye gidiyor gibi gorunmuyor… Adada günden güne en uç sağdan gelen bir gelenekle milliyetçilik hızla büyüyor. Bazı ‘’aganaktismenoi’’ (alinan ekonmik tedbirlerle birlikte sermayenin toplum üzerine yaptiği saldirinin bir parçasi olarak) AKEL ile politik oyunlar oynuyorlar. Solun cesedini ortalikta sürüdüğünü; daha da güçlenmiş bir saği, kiliseyi, onun histerik miliyetçiliğini ve üstlenmeye caliştiği politik rolu görüyoruz. Maalesef ortada özgür bir toplum için mücadele yok. Peki neden? Aleksis’i öldüren, bizi piyon olarak gören otoriter zihniyet burada da yok mu? İnsanin değerinin tamamiyla kaybolduğu açik değil mi? Sadece ‘munferit olaylarda’ yada ‘talihsiz anlarda’ degil, sokakta, iste, okulda, askerde olmak üzere her yerde, dayattiği baskı ve sömürüyle sistem bizi hergün katlediyor. Mari’deki patlamada da söyledik sistemin katil olduğunu: işçiler için yaklaşmakta olan kara çağin habercisi işaretler burada görülmüyor mu? Cevap binlerce iş kazasinda, hizla artan işsizlikte, ekonomik önlemlerde… tamda şimdi işçi sinifi kendini patronlarin boyunduruğu altinda bulmuşken, kollektif hafizayi yani sinif mücadelesini ve bu mücadelenin kazanimlarini (8 saatlik iş günü gibi çoğumuzun hafife aldiği, sanki hep varmiş gibi düşündüğü onca kazanim,) hayatta tutmak için, öğrenciler ve geleceğin işçileri olarak daha iyi mezbaha koşullari için değil, daima gerçek özgürlük hedefine sadik kalarak harekete geçmeliyiz. Krizi, sınıflar arasi düşmanliğin ve sınıf mücadelesinin yükselisi olan bir sosyal olgu olarak algılamalıyız. Bu durumda duyulması gereken öfke aslında, ‘’kötü polis’’ ya da ‘’yanlış karar’’a karşi değil, otoriteye ve dayanağı olduğu inanca karşı bilinçli bir öfkedir.
İste şimdi sesimizin duyulacaği zamandır. Zaman onuru ve direnişi öne çikarmanin zamanıdır. Zaman, herhangi bir yol gösterici ya da lider olmadan mücadeleyi kendi elimize alma zamanıdır. Zaman herkesin eşit olduğu bir toplum icin ,özgürlük için, dayanışma icin savaşma zamanidir; zaman otoritenin ve barbarlığın zincirlerini en sonunda kırmak için savaşma zamanıdır.
Konuşma sırası bizde! Gösteri-Yürüyüş, Cuma 2/12 19.30 Eleftherias